Evet ben sırtımdan yük indirmeye geldim. Sonsuz yoktum. Sonsuz varolmaya geldim. Yokluğun yükünü taşıyamam. Kendimi kurtarmaya geldim.
Nasıl olduysa oldu, ne bileyim. Bilmek te istemiyorum. Yokluk ve ölüm bilgisi çok saçma. Hiçbir anlamı yok yaşamda. Kendimi korkutmamın anlamı yok. Korka korka yaşayamam. Korkuların çocuğu daha büyük korkulardır. Cesaret göstermeye geldim. Bana korkularından bahsetme, o senin beceriksizliğin. Hayır demeye geldim. Hepiniz yanılıyorsunuz demeye geldim. Götümü kurtarmaya geldim. Ve bundan vazgeçmeyeceğim. Asla. Başka bir yaşam yok. Alternatif yok. Öcüleri kabul edemem. Öcüleri kovmaya geldim.
Tek malzemem bana hediye ettiğiniz kötü tecrübelerim. Bir de orda nasıl oluştuysa aklım ve duygularım. Aklı ve duyguyu Tanrı yarattı, bunun için kimseye danışmasına gerek yok. Aklımdan ve duygularımdan son derece memnunum. Onları inkar etmem beni kafir yapar. Matematiğin, evrimin, zamanın, sözün yerine bir şey uydurmam beni Tanrı’ya karşı şirke sokar. Ben Tanrı’yı eserleriyle kabul ediyorum. Ve Tanrı hakkında bir iddia uyduramam. Bu korkunç olur. Bu ortaklığın da ötesinde, onun üstüne çıkmaya çalışmaktır. Durun biraz yavaş olun. Kimse bana Tanrı hakkında bir iddiada bulunmasın. Kafadan söylüyorum yalan. Eserlerinden bahsedebilirsin, hayranlığını senle paylaşabilirim ama Tanrı’yı tanıdığını iddia etmen, onu tanımlaman saygısızlığın daniskası. Sen ancak Tanrı diye kendi menfaatlerini tanımlayabilirsin. Ve Tanrı diye onlara hizmet etmemi emredebilirsin. Ve bu senin ne kadar bencil, ne kadar akılsız, duygusuz olduğunun ispatıdır. Ve bana bunu yaparsan senle çay dahi içmem. Çünkü o çay domuzun etine döner yiyemem, artık haramdır. Beni kandıramazsın, aldatamazsın. Senin iddialarından daha iyidir sigaram. Senden daha sağlıklı. Oturur onla paylaşırım bedelini ödediğim çayı. Bir vakit kaybına müsaade yok. Düşman dahi olmak çok değer vermektir sana.
Senin adın intihar, ey intihar ölmeye değil yaşamaya geldim. Git başka masaya otur.
Bozma çayımın tadını, rengini, demini. Söyleyeceklerini teker teker vur, göm içindeki boş araziye.
Cennetim ya da cehennemim beni ilgilendirir. Sana ne? Ben seninkiyle oynuyor muyum? Ben sadece varlığı paylaşacak insan arıyorum. Yoksa da lüzumu yok. Bir kaldırım kenarında ot gibi açıp, insan gibi bakabilirim.
Hepiniz yoktunuz ve hepiniz öleceksiniz. Bu bir sorun değil, sorun bunu anlamaya çalışırken yaşadığını unutmakta. Ve hiçbir şeye dokunmadan; yokmuş gibi, ölmüş gibi geçip gitmekte. Vazgeçmekte anlıyor musun? Yaşıyoruz ulan yaşıyoruz, capcanlı. Ve tüm canlılara saygı duymam bundan. Senle empati kuramazsam kediyle köpekle kurarım. Bir çiçekle kelebekle kurarım. Onları öldürürsen güneşle kurarım. Bana güneşi yasaklarsan, düşlerimle karanlığı aydınlatırım. Öyle bir varım ki, sana hayır dediğim müddetçe beni yok edemezsin. Yalana hayır, satmaya aldatmaya hayır, sefilliğe hayır, öldürmeye hayır, yakıp yıkmaya yoketmeye hayır. Bu hayırı benden alamazsın.
Evet çok ucuzum -köprü altındaki bir şarapçı gönlümü bedava alabilir-, ama satılık değilim. Beni satın alamazsın.
Ancak kazanmak istersen samimiyetle kazanırsın. Ve emekle, ve ahlakla. Bir de son derece dürüst olmalısın. Yani insan ol yeter. Bir vicdandan bahsediyorum, insan olan bir vicdandan. Psikolojik rahatsızlıklardan değil.
Ben nefret etmeye değil sevmeye, sevgili olmaya geldim.
Sevilecek hiçbir şey kalmasa Tanrı’yı severim. Sadece sevmenin güzelliği anlıyor musun?
Tanrı neden var anlıyor musun? İspat için değil! Tanrıyı ispatladım, öyleyse gel bana kul köle ol, hizmet et değil!
“Sevgi olan yerde minnet olmaz, minnet olan yerde sevgi kalmaz.”
Evet buna sizde çok tanık oldum.